“Bir tekne var açıkta, halatından kurtulmuş.”
Merhaba canım Eylül. Sevdiğim bir şarkıyı, sahibinden değilde başkasından dinliyor gibiyim. “Bu ne biçim Eylül be” diyor sana biraz burun kıvırıyorum üzgünüm. Hani minik bulutlar, hani rüzgar, hani sabahları çiçeklerin üstüne düşen şebnemler. Burhan Altıntop’un “böyle Pelin mi olur yeaaa” dediği gibi ben de senden hayıflanıyorum. Öyle ki hüzün bile saramıyor içimi. Beni de bilirsin, hüzünden beslenirim. Her duyguma bir parça atarım. Ağlarım, böyle melankolinin eline bırakırım kendimi. Bir şeyler eksik, nasıl anlatsam yemeğin tuzu gibi. Ne olduğunu henüz kestiremiyorum. Arkadaşlarıma anlatsam “manitasızsın uzun zamandır, o eksiktir” diyecekler eminim. Sahiden öyle mi? Öyle olmasın ne olur. Kazanova mıyım ben yapma. Dün bir rüya gördüm, gerçek olabilecek kadar güzel. Gerçek olmaması gerektiği gerçeği kadar da kötü. -Canım bizde gerçek çok böyle her yere ekliyoruz.- Rüyamda zatı şahanenin teki başıma eğilmiş, kulağıma bir şarkı söylüyordu. Başını dizime koyduğunda okşadığım o dalgalı ipeksi saçları bu kez yüzümde hissettim. O kadar gerçekti ki ruhumun bir ara çıkıp kendisini ziyaret ettiğini bile düşünüyorum. Hiç aklımda yokken, zerre kadar özlemiyorken böyle rüyama gelip bana kendini hatırlatması biraz piçlik değil mi? Sanırım bugün için aklımı meşgul eden tek şey buydu. Geçmişe dönebilme ihtimalim olsa hiç tanışmamış olmayı dilerdim. Anılar bazen yük olabiliyor, sen dolabın üstüne yerleştirsen de bir gün kafanın üstüne düşebiliyor. Hayat mı, zihin mi, insanlar mı bilmem ama biri diğerlerinden açık ara farkla daha acımasız olabiliyor. “Ölürdün unutmasan” diyor şarkıda, vallahi de öyle. Neyse biraz daha moduma girmek için sana yakışan şarkılar dinleyeyim Eylülcüğüm belki senin de kafana bir şeyler dank eder Mikailden şu havaları biraz daha serinletmesini isteyebilirsin. İçindeki karıncaları kaplumbağalara taşıtmaya bak ve dinlen lütfen.
|